17 Mayıs 2012 Perşembe

Perdeyi aralıyorum... Davet yazım.




Dostlar, biricikler,

Olaylar, durumlar karşısında yazmak, yorumlamak rengimi sevenleriniz var.

Ondan, ama öyle ama böyle rahatsız olanlarımız da olduğu gibi.

Hep dürüst olmaya çalıştığımı da biliyor olmalısınız. Kendime, sizlere karşı...

Herneyse,

Bir sahne çattım kendime, bi' sandık, bi' tabure ile bir de kürsü hazırladım.

Bir perde kurmuştum sizlerle arama, onu da aralayıverdim.

Gelip geçerken, yolunuz düşerse, aklınıza düşerse bi uğrayın dilerseniz.

Varsa demlenmiş, hazırda bi'şeyler, paylaşır, bakarız tadına.

Sahnede tabure boş ise, aldırmayın, sizleri yakınlarda bildikçe geri gelmekte gecikmem.

Bu sahneyi de bu nedenle kurdum zaten; varlığınız, bakışınız beni oraya davet etsin istedim.

Görüşmek üzere.

DEM


Randevularım var, dolu…


Özellikle çağrılmadıklarım. Uzatıyorum burnumu, ya da bir ses duyuyorum diyelim, yazılar, sohbet ve düşünceler başlayıveriyor ardından.


Bir de kendimle buluşmalarım var. Olmalılar yani…  Bir ses hatırlatıyor onları birer birer, tekrar tekrar, kimi zaman günler boyu. Çoğu zaman yanıt vermediklerim…


Nedir beni o çağrılmadığım sohbetlerde olmaya iten ? Biliyorum oralarda için için varlığımı dileyenler, ya da benden usanmış, bunu dile getirmeyen diğerleri olabiliyor. Birine benim varlığımı umuyor olduğunu haklı çıkaracak, öbürüne ise, bak kardeşim, aslında ben... diye eski bir köke tutunup yoluna devam edecek çoğu pörsümüş paylaşımları sürdürmek adına yöneliyorum oralara belki de…


Bu arada, gitgide, anlamda ağır, kimileri lezzetli nice düşüncemin, bir konu, birkaç kişi arasında kapalı kaldığını, paylaşılabilmek olanağını yitirdiğini de görüyorum. Ve, bu  yıllardır böyle sürüp gidiyor.


Becerebilirsem o küçük sohbetlerde kısa ve yalında kalmalı, oralarda daha az zaman geçirmeli ve ziyaret ettiklerimi yormadan yanlarından ayrılmalıyım.


Ki, bunu yaparsam daha iyi bile algılanacağım sanırım.


Gün içerisinde biriktirdiklerimi ise, öğütmeli, demlemeli, aslında yine o sohbet arkadaşlarım, düşünce ortaklarım ile paylaşmak üzere ayrıca yazmalıyım. Sizi bilmem ama ben böyle düşünür oldum. Bu sayfa doğmaya hazır oldu sonunda. Ve, doğdu da. Karşınızda şu an…


O yarım bırakılan sohbetler burada devam edebilecek. Katılımcıları artacak. Vermek yanında almak olduğundan, birçoğu düşünerek ya da sadece gözlemleyerek katılacaklar. Yorumlarını buraya değil yaşamlarına yansıtacak birçoğu… birçoğunuz…


Paylaşım zenginleşecek sonunda.


Ve bunu sağlayan ise, biraz doğru yer ve zamanda susmak…


… biraz da, çok fazla içinde biriktirmeden kendini ifade etmekten geçebilecek.


… ve, bu, sanıyorum biraz daha kalıcı olacak.


Evet, öyle görünüyor ki, doğru bir adım atmış ve burayı hazırlamışım. Ben diyorum, ama beni bu yönde itekleyenlere gönülden bir teşekkür etmeliyim. Sağolasınız. Varolasınız ayrıca.


Hoşçakalın. bir dolaşıp geri geleceğim. Belki sizler de uğrarsınız arada bir. Kimi zaman konuşur, kiminde dinler, kimi zaman ise, bakarsınız, karşılıklı susarak anlaşırız.




*     *    *




Bir durumun, bir konumun, bir tutumun içinde ya da dışında olmayı yazmak, paylaşmak idi düşündüğüm. Onu yazdım yine, ama bambaşka bir açıdan. Daha bitmedi, ardı gelecek bu konunun.





15 Mayıs 2012 Salı

Benimle gelir misiniz?


Burası, bu paylaşım ortamı birkaç dakika önce, içte biriken nice düşünceye çanak olsun diye açıldı.


Kullanılır mı, yoksa o beni ben yapan düşünmeklerin bir diğer gözlemcisi olarak nice diğerlerinin yanında yerini mi alır bilemiyorum. Bu, bana, belki ileride okuyacağınız yazıların, paylaşımların yazarına, günümüzün düşünür-yazmaz'ına bağlı.


Ne yazacağım, nasıl yazacağım, inanın bilmiyorum. Ancak, içimden geleni, geldiğince yazmak isteyeceğimi söylemeliyim. Hesapsız olmaya çalışacağım. Aksi durumda satırlarımda bir yapmacıklık hissedecek olabilirsiniz ve bu halimi, onun yazıya vurulmuş olmasını sevmiyorum. Onları, yazının akıcılığı kaybolmuş ise, karşınızda bulacaksınız. Bir solukta, yani öncesi, sonrası, soğutup okuması olmadan yazacağımı düşünüyorum. Bu nedenle yazılarda imla hataları bolca olabilecek. Türkçe klavye kullanmadığım için noktalamalar eksik olacak, affola.


Konu ayrıştırması yapmayı da, şimdilik, düşünmüyorum. Hangi alanda yazıyor olmayı belirlememiş olmayı kendi başına bir başlık olarak ele alalım mi, ne dersiniz?


Yaşamın hangi yönünü ele alıp, o yoğun malzemenin hangi birini seçip nasıl bir pasta hazırlayacağımı bilmiyorum ki, onu nasıl dilimleyip sunacağımı bileyim. Bloğumun adı zaten, yaşayacağımız anların, yani günlerin, bana, yani Gün'e, vereceklerinin demini sizlere sunmak ile ilintili. O gün, o an, ne düşünüyor isem onu paylaşacağım sizlerle. Dileğim o paylaşımların lezzetli olmasını, sizlerde bir iz bırakmasını sağlayabilmek.


Düşünüyorum, gözlemliyorum madem, onları paylaşmak ile sizleri de, bir gün biraz düşündürebilir isem herbirimizin birer adım ilerlemiş olabileceğimize inanıyorum.


Bu giriş yazısı bir solukta yazıldı. Öncesinde kurgusu bile yapılmadan, satırlar gelegeldiklerince... Diğer yazılar da bu şekilde yazılacaklar sanıyorum.


Yazı ve paylaşımlarımda edebi bir değer sunabileceğimi, bu yazmak şekli ile, pek sanmıyorum doğrusu, ancak düşünce, duyguların, yaşamın renk ve tadlarının paylaşımı konusunda kimi gezintiler yapacağımız inancındayım.


Benimle gelir misiniz?


İyi de, asıl, ben sizlerle ilerler miyim?


Bu sayfayı ıste bu yukarıdaki sorumun yanıtını olumlu verebilmek için açtım. Sizlere saygılı olmak için ilkin sahneyi yarattım, üzerinde bulunmak ise benim kendime saygımın bir ölçütü olacak olsa gerek.


Bir de ağdalı değil de daha kısa ve kesin yazabilsem, yazsam...


Bunu birlikte göreceğiz.


Hoşbuluştuk.


Gün ARUN