20 Nisan 2013 Cumartesi

An ve Anlam 16 icin Gülay'in sorusu:

An ve Anlam 16 - Gerçek hayatta bu şövalye erkek tutumuna yer var mı hala?

Gülay: 
Bu pazar tangodan bahsetmeye devam etmek ister misin?  

Tangoda erkek kadına figürlerini en rahat ve zevkle yapabileceği ortamı sağlamakla yükümlüdür... Gerçek hayatta bu şövalye erkek  tutumuna yer var mı hala?  


Gün:
Bir elinde filesi, diğerinde evrak çantası, yamacın altında göründü Turhan amca. Ağır adımlarla çıkmaya başladı yokuşu. 

- Turan Amca, Turan Amcaaa … 

Pardesüsünün cebini hızla yokladı, evet şekerler yerli yerinde… Gülümsedi.  Çocuklar sokak aralarından beliriverip kendisine doğru koşadursunlar, birkaç adım gerisindeki odun destesine yöneldi, elindekileri bıraktı odunların üzerine, destenin alçakça bir yerine oturdu usulca ...
...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 15 - İnsan kendine yalan söylemekten ne zaman vazgeçer?

İnsan kendine yalan söylemekten ne zaman vazgeçer?



Şimdi hızla bu yazıyı yazmalı… Verilmiş sözü tutmak adına… Önümüzdeki iki gün vaktim olmayacak gibi görünüyor. Sözü tutarım yazıyı yazmakla ama önümüzdeki 35 dakikada ortaya ne çıkacak, merak ediyorum. Kalite adına, kendime o verilmemiş ama tutulmazsa olmayacak sözümü, size borcumu yerine getirebilir miyim bilmiyorum… Saygı adına. Kendime, eylemime, sizlere saygı adına.. Birlikte göreceğiz.

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 14- Yaşlanmalar

Biricik Gülay, "Ne zaman yaşlanırız? Belirtileri nedir?"  diye soruyorsun bu hafta.. Soruna şakayla karışık ilk yanıtım, «senin geçen pazar için sorduğun soruya ancak şimdi, bir hafta gecikme ile yanıt verdiğimde yaşlanmaya başladım demektir» olsun hadi..

Zaman geçiyor, ilerliyor dakikalar. Dolduruyor muyuz içini, kimi gerekli kimi gereksiz nice neden ile boş mu bırakıyoruz, değişip duruyor, ama değişmeyen bir durum var ki, giden zaman geri gelmiyor, yaşamın üzerimizdeki izleri, verdikleri ve aldıkları ile her geçen gün bizi biraz daha olgunlaştırıyor.

detay, Apollon Belvedere Heykelinden..
 Ebedi Gençlik tanrılara mahsus ;)
Yaşlanmak ise, o akıp giden zaman üzerinde bizim yorumumuz ile biçimlenen bir kavram benim gözümde. Sahneye çıkacağı, gitgide önemli rollere soyunacağı günü, dönemi bekliyor, zamanı geldiğinde ise, çıkıyor, oynuyor oyununu şekillendiriyor yaşamımızı.

...

...


Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam - 13 Özgünlük üzerine...

24 Mart Pazar yazımız için Gülay bana soruyordu: Yazmadım, yazamadım, olanağım olmadı, sizleri, Gülay’ı beklettim. Onun, benim adıma sizlere vermiş olduğu sözü tutamayarak kendisini de sizlere karşı mahçup bıraktım. O tutul(a)mamış sözün doğurduğu tüm ayıpları, mahcubiyetleri ben alıyor, kendi küfeme yerleştiriyorum. Sırtıma vuracak, gereğince ve yeterince taşıyacağım. Eğer beklemekte iseniz, sizleri bekletmiş olduğum için de üzgünüm ayrıca. Dilerim beni bir şekilde affedersiniz.
Gülay sormuştu:

«Özgünlük... nasıl oluşur?» 

"Uzağa değil usta,
Öteye, hep öteye gitti.
Yalnızlığı ondandır"   

diyor Özdemir Asaf... Buyrun size, bir özgün kişi anlatımı... Kalıpların içerisine kendisini hapsetmeyen, kendisine ait adımları atan, onların kendisini götürdüğü yere giden bir kişi. Artık her nereye gidiliyor ise…



...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 12 - "Daha yüksek" bilince övgü..

Gülay:
Yüksek bilinç kavramı sana da aynı şeyleri mi söylüyor?
Ahlaklı, dürüst, iyi insan olmak ve bunun için kendi özümüz ve bilincimiz, farkındalığımız, öğrendiklerimiz ve öğrenmeye devam ettiklerimizin dışında başka bir şeye ihtiyaç duymamak.. diyorum. Ya sen?

"Daha yüksek" bilince övgü..

Kendimize dönelim, sadeleşelim dedik son haftalarda... bilinç düşündük, yükseklerine  bakmak isteği doğdu, ne güzel... Haydi, bugün bilinç üzre konuşalım o zaman.

...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 11 - Yeter ki ilkin kendimizle buluşalım

Gülay:
Tüketim ve israfın arttığı, insanların birbirine, doğaya ve kendine bile yabancılaştığı bir zaman yaşıyoruz... Sadeleşmekten bahsetmek ister misin? Sence nasıl sadeleşebiliriz? Bunu başarabilir miyiz?

Yeter ki ilkin kendimizle buluşalım

Başarı için sağlığını tehlikeye atan, sonra da o elde ettiklerinin tümünü, bu arada tüm zamanını ve huzurunu, kaybettiği sağlığını geri alabilmek için harcayan sen... Evet, sen... Arkana bakma, sana sesleniyorum. Evet sana! 



...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 10 - Yolcu, nedir seni yollara düşüren?

Gülay:
"Zamanı doğru kullanmak ya da kullanmamak" sana neler düşündürüyor? Yaşamımıza etkileri ne sence?

Bu soru bana çok uygun. 
Bazı yönleri ile becerikli, kimi diğer yönleri ile çok beceriksiz olduğum bu konu üzerinde yazayım bakalım. Sonra da yazdıklarımı okuyup kendime de dersler çıkarayım... 
Soru geldiğinde bu şakayı yapmıştım kendime. Şimdi düşünüyorum da, şaka değil, bu söylediğimi gerçekten yapacak, yazacak olduğumu kendim için de dikkatle okuyacağım. Ama ilkin yazayım şu yazımı, soruya yanıtımı…

Yolcu, nedir seni yollara düşüren?

Yolcu, Ner’den gelirsin yolcu? Nereye gidersin ? Biliyor musun bunu ? Attığın adımlar kimin, yaşamını hangi malzeme ile yontuyor, dolduruyorsun farkında mısın?  
...

...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve anlam 9 - Gülay sorar: İlişkiler için de dans sanatı diyebilir miyiz?

Gülay:
Geçen hafta tango hakkında yazdıkların çok ilgi gördü… Tangodan kadın ve erkeğe geçelim istersen.. İlişkiler için de dans sanatı diyebilir miyiz?

İlişkileri sadece buluşulmuş olduğu için yaşıyor olmak yerine, belli kalıplara uydurmak, kimi yorumlarla buluşturmak çabası…

Tangodan kadın erkeğe geçebilir miyiz dersin Gülay’cım? Eğer tangoda isek, bir biçimde zaten kadın ve erkek ilişkiler çemberinin bir yerindeyiz. Erkeklerin kenar mahallelerde kendi aralarında başlattıkları bu dansı gerçekleştirmek için iki kişi gerekli, ister karşıt ister aynı cins olsunlar. Bir müzik üzerinde buluşulmuş, tango kodları eşliğinde onun üzerinde, ortamında geziniyor olmak yeterli. 

Bu noktada o iki kişinin, her kim iseler, aralarındaki ilişkinin rengi, dokusu her ne ise, bir iletişim içerisinde olduklarını, sözkonusu iletişimin belki de hiç bir zaman iki kez aynı içerik ile olmayabileceğini düşünüyorum. İster dans ortamında, isterse yaşam içerisinde olunsun bu zenginlik ve çeşitlilik hep varolacak gibi. Aynı insanı ayrı zamanlarda, değişik ortamlarda aynı şekilde sevemez, hissedemez, ondan aynı şekilde çekinemez, korkamazsınız ki. Kimi yönleri ile hep birşeyler değişik olacak olsa gerek.

...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 8 - Tango benim gözümde yaşamın harika bir aynasıdır…

Gülay:
Bize dans etmekten söz etsene biraz.
Tango'dan söz et mesela. Nasıl bir danstır? Neden insanların birçoğu bu dansa hayran?

Tango benim gözümde yaşamın harika bir aynasıdır…

Nefes almaya devam edebilirsiniz.. diyordu tango hocası. Rahat olun... vücud ağırlığınız ayaklarınızın içteki üç parmağı ve onların devamındaki yastık üzerinde... poponuzu bırakın, kendini yerçekimine versin... ama sarkmasın... Görünmez bir ip ile göğsünüzden yukarıya doğru hafifçe çekiliyorsunuz, omuzlarınız kollarınız üzerinde kocaman bir balonu tutuyormuşcasına serbest... başınızı asil bir gurur ile taşıyorsunuz ama burnunuz havada değil... Dengenizi kaybedercesine, ama kaybetmeden, topuklarınız yerden kesilmeden öne doğru verin kendinizi... Şimdi partnerinizle buluşmanıza, birbiriniz ile temasınıza, aranızda kuracağınız ilişkiye geçelim... Birbirinizi anlamalısınız, yoksa...


...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 7 - Siz zaten güzelsiniz. Sizsiniz çünkü...

Gülay: Güzellik nedir?

Siz zaten güzelsiniz. Sizsiniz çünkü... 

-  İstersen birazdan toparlarız eşyaları.. kitaplar bende dursun..
-  Ben, kitabımdan ayrılmam...
-  Peki... Çantayı uzatır mısın?
Teşekkür.. Fındık var biraz, iki tane de kuru kayısı kalmış. Seç birini.. Ne güzel değil mi, toplantı 
  sonrasında iyi geldi.
 - Oto.... otobüsle...... otobüsle mi .... gidiyorsun?
 - Hı?
…..
......
Bir ışık geçti yanıbaşlarından, biri bunu farketmedi bile, diğerinin ise tüm dikkati dağılıverdi...



...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

17 Nisan 2013 Çarşamba

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 6 - Mutluluk üzerine...

Gülay: 
Buluşmalar çoğaldıkça mutluluklar artıyor mu? Yoksa her yeni buluşma sadece yeni bir umut barındırdığı için mi mutluluk verici?

Gidilen yol her zaman mutluluk yolu olmak durumunda değil...

Yaşam çizgisi öyle ki, ne zaman nasıl ilerlediğimiz, nasıl olduğumuz belli değil. Kimi zaman yoldaşlarımız eşliğinde, adımlarımızı birbirimize uydurarak ilerliyoruz, kimi zaman ise, şu veya bu şekilde adımlarımızı yalnız başımıza atmakta oluyoruz.

Yalnız olmaktan söz etmiyorum, tek başına olmaya vurgu veriyorum. Birbirlerine karıştırılmamalılar, çünkü değişikler. Bu yazıyı bu noktadan itibaren bu iki değişik acıya göre okuyabilirsiniz. 

...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

16 Nisan 2013 Salı

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 5 - Hayallerin mutluluğa katkısı nedir?

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 5 - Gülay sorar, Gün yazar. Her pazar....:
Gülay: Hayallerin mutluluğa katkısı nedir? 

Fakirin ekmekleri

Bu soruyu bana ileteli neredeyse iki gün oldu Gülay... Oturup yazmaya vaktim olmadı ama aralarda aklıma düştü, kısa anlar boyunca durakladım ancak nedense üzerinde derin düşünmedim bir türlü. İçimde bir ses, bu konuyu ve yanıtını o zaman değil, yanıtı kaleme almakta iken düşünmemi söylüyordu. Dinledim o sesi ve inan, düşünmeye  şimdi parmaklarım klavye üzerinde gezindiği bu dakikalarda başlayacağım. Bakalım, aklımdan neler geçecek, okurlarımıza hangileri ulaşacak…

Bu yazmak biçimi bu yazı dizisinin başında verdiğim söze de uyuyor ayrıca. Bir solukta, bir batında yazmak… Kalemin ucunu daldırmak mürekkebe ve başlamak yazmaya. Olabildiğince sadelik ve içtenlikle, eksiğiyle, fazlasıyla… Doğallık ile, o an olduğunca, hissedildiğince… Yapmacıksız… Bence…

"Hayal/Rüya", Picasso

Hayal ilkin ufuk ile bağdaşıyor olsa gerek. O, sınırlarını belirleyip durduğumuz ufkumuz ile. Hangi amaç, hangi arzu, hangi önceliğimiz bizi hangi yöne çağırıyor. O çağrılardan hangilerine kulak veriyoruz? Bir şekilde duyup, dinleyip kaydettiklerimiz arasından önem ve değer verdiklerimiz hangileri? Baktığımız yönde ilerlemek adına kendimiz ile barışık mıyız?

...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 4 - ...Sen mutluluğu yazabilir misin Gün?

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 4:
20 ocak 2013 Pazar

Gülay:
Nazım "Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?" diye sormuş..
Sen mutluluğu yazabilir misin Gün?

Neredeyse herşey sizin elinizde

Ne güzel bir soru. 
Bu sorunun sorulduğu bir kişi olmak başlı başına bir mutluluk unsuru. Sonrasında düşüncelerde olmak, olabilmek gibi… Düşünebilmek, ufkunun sınırlarını gözlemlemek, kimi zaman ötelerine geçmek adına yola düşmek ne güzel…

İçten yazacağım demiştim ya, yazımın başında aklımdan geçeni ileteyim: İlkin, bu yukarıdaki soru üzerine öyle bir yazı kurgulayayım ki, kalsın hafızalarda, kendine gezinti yolları arasın, dolaşsın, her okuyanı ayrı ayrı düşündürsün istedim. Sonra da beni düşündüren kimi bakış açıları üzerinde kalıp, durup biraz sohbet mi etmeli diye sordum kendime. İkinci yolu seçecek gibiyim. İlk cümlemde vurguladığım etki yer yer kendisini gösterecekse ne ala..

...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız


"Yaşama Sevinci",  Henri Matisse

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 3 - Bireyci mi, Toplulukçu mu?

13.01.2013
Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 3 - Gülay sorar, Gün yazar. Her pazar....:
Gülay:
Geçen haftaki Carpe Diem yorumun için teşekkür ederim Gün... Bu deyim kişinin karakterine ve yaşadığı kültüre bağlı olarak farklı şekillerde yorumlanabiliyor… “Günü yaşamak” gününü gün etmek olarak da anlaşılıyor, günün her geçen dakikasında çevrede olup bitenin farkında olarak yaşamak da… “Farkındalık” kavramını önemsiyorum. İnsan yaşadığı dünyayı, ülkeyi, çevreyi izlemeli diye düşünüyorum. Bu haftaki sorumu bu pencereden soracağım… “Bireyci” den mi, “toplulukçu”dan mı yanasın?  
Bireyci toplumlarda özerk benlikli bireyler daha fazla sanki… Özgün olmak, farklı olmak, kişisel amaçlarını gerçekleştirmek çok önemli onlar için. Sosyal ortamlardaki davranışlarını, kişisel yetenekleri, duyguları, düşünceleri, bireysel ihtiyaç ve tercihleri belirliyor. 
Toplulukçu toplumlarda ise ilişkisel benlik yaygın… İlişkilere  taraf olan başkalarının duygu, düşünce, ihtiyaç ve tercihleri yönlendiriyor  sosyal davranışlarını. Başkalarına duyulan yükümlülükleri ağır basıyor… Türkiye ve İsviçre’yi yaşamış bir insan olarak ne diyorsun?

Bireyci mi, Toplulukçu mu?




...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 2 - Nedir şu "Carpe Diem" dedikleri?

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 2 - Gülay sorar, Gün yazar. Her pazar....:

Nedir şu "Carpe Diem" dedikleri?


...
...

Yazının devamı için başlığa tıklayınız

7 Nisan 2013 Pazar

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 1 - An’ı yaşamak ne demek Gün?

Hani yazayım deyip duruyorum, yeterince yazmıyorum ya. Dostum, Ayşe Gülay Hakyemez de benim yazmaya başlamamı ister, bunu bana söyler durur.

Sen sor ben sölyeyeyim dedim bir gün... O sormaya başladı, ben yanıtlamaya...Her hafta, pazar günü bir yeni yazı... O hafta bana hangi soru iletildiyse onun üzerine...

Aşağıdaki yazı ile başladı. 2013 basında... Diğer yazılar Gülay'ın harika bloğu üzerinde... An ve Anlam başlığı altında bulabilirsiniz onları.

Saygılar iletiyor, iyi okumalar diliyorum.
Gün
7 nisan 2013

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 1 - Gülay sorar, Gün yazar. Her Pazar....:
30 Aralık 2012 Pazar
Gün Arun, yıllar öncesine dayanan dostluğumuz süresince ülkelerarası yazışmalar, konuşmalar ve seyahatler paylaştığım iyi bir insan ve az kişinin bildiği iyi bir yazardır. Yaşamının karmaşıklığı ve yoğunluğu nedeniyle bir türlü yazamadığı, yazdıklarını toparlayamadıklarını ben bu blog zoruyla her pazar sizlerle paylaşmasına vesile olmaya çalışacağım. Ben soracağım o yanıtlayacak. Hadi bakalım...

An’ı  yaşamak ne demek Gün?
Aklımdan ilk geçen, “o an varolanın tadına varmak” oldu sevgili Gülay. Ya da, buna yönelmek.  
Sadece kazanmaya yönelmek değil, bulunulan yer, kişiler, ortam, duygular gibi o “an”ı oluşturan tüm öğelere saygı ile yaklaşmak da düşüncemi davranışlar açısından açıklıyor olmalı. 
İyi de, bir önceki cümlede ben de demek istedim? İşte bunu okuyucu, o sözkonusu satırı okumak, üzerinde düşünmek, yaşam deneylerini yorumuna katmak gibi kendinden, yaşamından ögeler kattığı anda, zamanda kendisi değerlendirecek. Açıklamak bana düşmemeli.
Bu yazışmanın kaleme alındığı an da benim açımdan önemli. Her ilettiğim satır yazılmış olduğu dakikaların, ortamın, yani anın izlerini taşır ise, kendim ile barışık, sizlere, olası okuyuculara karşı ise, saygılı olacağımı düşünüyorum. Önceden hazırlanmış yazılar yazmamaya, kurgulamak yerine, düşüncelerimi yazmakta iken oluşturmaya yöneleceğimi düşünüyor, bunu diliyorum. Bir batında, çalakalem yazmakta ve yazacak olduğumu söyleyebilirim. Bu yaklaşımım düşük cümleler, kimi zaman kopukluklar oluşturabilir. Öyle olduğu durumlarda genel yazmak ve iletmek çizgimin, bu arada okuyucunun kişisel katkılarının yorumlara açıklıklar getirebileceğini  umuyorum. Varılacak noktalar ayrı ayrı bile olsa bence, aslolan paylaşıyor olmak ve okuyanın katkısı ile, her ne ise, bir anlama ulaşmak.

Peki ya anlamlı yaşamak? 
Bir gribin vücuduma tırmanmakta olduğu ve beni çok halsiz kıldığı bu dakikalarda, Pazar günü paylaşmak sözünü tutmak için çaba gösteriyor olmak, saygı içerdiği için, olumlu ya da olumsuz yönleri  ile kendisi ile barışık olmak durumunu da yansıttığından “anlamlı yaşamak “ tanımını bir ölçüde oluşturuyor olsa gerektir. Bunu sizlerden saklamıyor olmak da, anlamlı yaşamak tanımına giriyor olabilir.
Düşündüm bir an, iletişimin önemi de geliverdi gözümün önüne. Paylaşılıyor olması şart değil, ama anlam duruş, davranışlar ve yorumlar ile üretiliyor ve diğer tarafta ise algılanıyor olmak kutuplarını beslediği için, bunların arasındaki bağı kuran iletişim de çoğu zaman gerekli bu tanıma. 
Bir duruş ile, bir oluş ile de iletebilirsiniz durumunuzu, anlamınızı. Belki hemen o an, belki de, daha sonra, başka bir zaman.

Anlamsız anlar da var o zaman? Hangileri sence onlar? 
Duruş ve davranışları yaşayıp gözlemlediğimizde, getirdiğimiz yorumlar onların anlamını etkiliyorlar diye düşünüyorum, yorumlar onları üretene bağlı olarak değişik olabileceğine göre “anlamsız an” da herhangi bir an ve durumda, herhangi bir kişiye göre göreceli olsa gerek. Bir dedikodu, amaçlı ya da amaçsız bir yalan üretimi, kendinden bir unsur katmadan, düşüncenin özünü anlamadan, onu sorgulamadan, başkasına ait bir görüşe körlük ile uymak durumları bana göre anlamsız olarak ele alınabilecek anlar üretiyor olsalar gerek. Ama gerçek şu ki, sözkonusu o anlar bir başkası için, önemli anlamlar taşımakta olabilir.