7 Nisan 2013 Pazar

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 1 - An’ı yaşamak ne demek Gün?

Hani yazayım deyip duruyorum, yeterince yazmıyorum ya. Dostum, Ayşe Gülay Hakyemez de benim yazmaya başlamamı ister, bunu bana söyler durur.

Sen sor ben sölyeyeyim dedim bir gün... O sormaya başladı, ben yanıtlamaya...Her hafta, pazar günü bir yeni yazı... O hafta bana hangi soru iletildiyse onun üzerine...

Aşağıdaki yazı ile başladı. 2013 basında... Diğer yazılar Gülay'ın harika bloğu üzerinde... An ve Anlam başlığı altında bulabilirsiniz onları.

Saygılar iletiyor, iyi okumalar diliyorum.
Gün
7 nisan 2013

Bir Başka İstanbul: An ve Anlam 1 - Gülay sorar, Gün yazar. Her Pazar....:
30 Aralık 2012 Pazar
Gün Arun, yıllar öncesine dayanan dostluğumuz süresince ülkelerarası yazışmalar, konuşmalar ve seyahatler paylaştığım iyi bir insan ve az kişinin bildiği iyi bir yazardır. Yaşamının karmaşıklığı ve yoğunluğu nedeniyle bir türlü yazamadığı, yazdıklarını toparlayamadıklarını ben bu blog zoruyla her pazar sizlerle paylaşmasına vesile olmaya çalışacağım. Ben soracağım o yanıtlayacak. Hadi bakalım...

An’ı  yaşamak ne demek Gün?
Aklımdan ilk geçen, “o an varolanın tadına varmak” oldu sevgili Gülay. Ya da, buna yönelmek.  
Sadece kazanmaya yönelmek değil, bulunulan yer, kişiler, ortam, duygular gibi o “an”ı oluşturan tüm öğelere saygı ile yaklaşmak da düşüncemi davranışlar açısından açıklıyor olmalı. 
İyi de, bir önceki cümlede ben de demek istedim? İşte bunu okuyucu, o sözkonusu satırı okumak, üzerinde düşünmek, yaşam deneylerini yorumuna katmak gibi kendinden, yaşamından ögeler kattığı anda, zamanda kendisi değerlendirecek. Açıklamak bana düşmemeli.
Bu yazışmanın kaleme alındığı an da benim açımdan önemli. Her ilettiğim satır yazılmış olduğu dakikaların, ortamın, yani anın izlerini taşır ise, kendim ile barışık, sizlere, olası okuyuculara karşı ise, saygılı olacağımı düşünüyorum. Önceden hazırlanmış yazılar yazmamaya, kurgulamak yerine, düşüncelerimi yazmakta iken oluşturmaya yöneleceğimi düşünüyor, bunu diliyorum. Bir batında, çalakalem yazmakta ve yazacak olduğumu söyleyebilirim. Bu yaklaşımım düşük cümleler, kimi zaman kopukluklar oluşturabilir. Öyle olduğu durumlarda genel yazmak ve iletmek çizgimin, bu arada okuyucunun kişisel katkılarının yorumlara açıklıklar getirebileceğini  umuyorum. Varılacak noktalar ayrı ayrı bile olsa bence, aslolan paylaşıyor olmak ve okuyanın katkısı ile, her ne ise, bir anlama ulaşmak.

Peki ya anlamlı yaşamak? 
Bir gribin vücuduma tırmanmakta olduğu ve beni çok halsiz kıldığı bu dakikalarda, Pazar günü paylaşmak sözünü tutmak için çaba gösteriyor olmak, saygı içerdiği için, olumlu ya da olumsuz yönleri  ile kendisi ile barışık olmak durumunu da yansıttığından “anlamlı yaşamak “ tanımını bir ölçüde oluşturuyor olsa gerektir. Bunu sizlerden saklamıyor olmak da, anlamlı yaşamak tanımına giriyor olabilir.
Düşündüm bir an, iletişimin önemi de geliverdi gözümün önüne. Paylaşılıyor olması şart değil, ama anlam duruş, davranışlar ve yorumlar ile üretiliyor ve diğer tarafta ise algılanıyor olmak kutuplarını beslediği için, bunların arasındaki bağı kuran iletişim de çoğu zaman gerekli bu tanıma. 
Bir duruş ile, bir oluş ile de iletebilirsiniz durumunuzu, anlamınızı. Belki hemen o an, belki de, daha sonra, başka bir zaman.

Anlamsız anlar da var o zaman? Hangileri sence onlar? 
Duruş ve davranışları yaşayıp gözlemlediğimizde, getirdiğimiz yorumlar onların anlamını etkiliyorlar diye düşünüyorum, yorumlar onları üretene bağlı olarak değişik olabileceğine göre “anlamsız an” da herhangi bir an ve durumda, herhangi bir kişiye göre göreceli olsa gerek. Bir dedikodu, amaçlı ya da amaçsız bir yalan üretimi, kendinden bir unsur katmadan, düşüncenin özünü anlamadan, onu sorgulamadan, başkasına ait bir görüşe körlük ile uymak durumları bana göre anlamsız olarak ele alınabilecek anlar üretiyor olsalar gerek. Ama gerçek şu ki, sözkonusu o anlar bir başkası için, önemli anlamlar taşımakta olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder